ÇAKIL TAŞLARI -
4.10.2014
216 kere okundu
Geç kalmışlığım var her şeye, hızlı yürümem ondan. Eskiden kaldırım taşlarını sayardım, elektrik direklerini dost tutardım adımlarıma, aklım havalarda… Şimdi bir koşudur almış başını gidiyor. Güzel sözleri bir çırpıda söylüyorum, bir dikişte bitiriyorum rakı kadehini, bir nefeste yaşanır sanıyorum hayatı, telaşım ondan.
Hızlandıkça keyfi kaçıyor zamanın, adım adım tükeniyoruz. Bir gitsek beş kalıyoruz kalınmayacak köşelerde. Sokak lambaları aydınlatmıyor yolumuzu artık. Hiçbir şeye şaşırmıyoruz, çöküşümüz ondan. Nelere alıştık bir bilseniz; kaşar peynirinde patatese, domateste hormona, insanda yalana alıştık. Acıya ve hasrete alıştık, bilmediğimiz bir yerden gelmeyen bilmediğimiz birilerinin gelmemesine alıştık. Kışları kar yağmamasına, yazları kurağa alıştık. Kurudu yüreğimiz, yağmura sevdamız ondan.
Bir martı uçuyor yali yali, bir balıkçı teknesi erkenden çıkmış yola. Deniz eski deniz ama balığı seyrek, memleket eski memleket ama ne tadı var ne tuzu. Hep o Kanlıca sırtları, o deniz kenarları. O çay içtiğimiz salaş balıkçı barınakları. Şairin kalemine dost eylül akşamları… Yazsan bi dert, söylesen uçar gider. Yaz dedi yazdım, söyle dedi söyledim. Martının kanadındaydım yali yali, balıkçı teknesinde üşüyordu ellerim. Efkârımız yalnızlıktan.
Şimdi ben bir sevda tuttursam, bir aşık olsam, kapılıp gitsem sabah meltemine. Irmak ağzından Kadaroksa’ya doğru, Sifla’dan Harmancık’a… dere düzünde top oynasam arkadaşlarla, dereden su içsem. Şimdi ben koşsam nefesim yettiğince, kaçıp gitsem memlekete. Ağaçlar eski ağaçlar değil, yapraklar da dökülmüştür şimdiye. Şimdi ben bir sevda tuttursam geç kalmalara inat, koşmalarım ondan.
Babamı beklerken denize baksam, dalgalara gitse aklım, kulağım suyun sesinde. Koşarak varılmıyor hiçbir yere, varılan hiçbir yer koşturmaya değmiyor. Bizim oraların deniz kıyılarında kum olmaz, uzansam taşların üzerine. Bakmayın hızlı hareket ettiğime hep alışkanlıktan. Kayıklar kıraça peşinde, mezgit peşinde. Sağ omzundan havalanan martılar döner durur kafamda. Damağımda Türk kahvesinden kalma çamursu bir tat. Denizi çekiyorum içime, cümleler hızlı hızlı dökülüyor dilimden… Sustuğunu kimse anlamıyor, konuşmam ondan.
Usul usul koşuyorum, gözümün önünden geçiyor şehirler. Ne bir tanıdık var ne eş dost. Kime baksam yabancı. Kime eğilsem pas tutmuş yüreği, ismi bile okunmuyor. Kaybede kaybede kaybolmayı öğrenmişiz. Şimdi duruyorum ya karşında hepsi yalan. O meltem var ya, akşam beni deniz kıyısından dağlara çıkaran. O meltem var ya sabahları götürüp çakıl taşlarının üstüne bırakan. Hiçbir rüzgar tenimi öyle şefkatle okşamaz artık, hava estiğinde yüzümü çevirmem ondan.