16.58 - ve yalanlarla başlar yeni yıl - 1.01.2012
0 kere okundu
Bir yıl daha bitti diye
başlıyordur köşe yazılarına dün ve bugün itibariyle koca kafalı yazar amcalar
ve teyzeler. Geçen yılda yaşanan olumsuzluklardan bahsedip gelecek yıl için
olumlu temennilerde bulunuyorlardır olanca ikiyüzlülükleriyle. Oysa en az benim
kadar biliyorlardır dünün bugünden tek farkının takvim yapraklarında yazandan
ibaret olduğunu. Kafalarının kocalığı yazmaktan dolayı olmayan diğerleri ise
bir telaş içerisinde yılbaşı gecesi için. Herkes de bir yalan dolan, bir
gösteriş… Efendim bu gece planınız nedir, nereye gideceksiniz? Ben evde malak
gibi oturacağım arkadaş, belki açıp bir iki film seyrederim ya da İz Tv’den
hayvanların ne âlemde olduğunu öğrenirim. Yılbaşı gecesi maç yapan birileri
olsa onları da seyrederdim ama o kadar para kazanan adamlar muhtemelen bu gece
eğlencenin dibine vurmakla meşguldürler. Teyzem Twitter’da volume-1 diye fotoğraf
yayınlıyor yılbaşı eğlencesinin iş yerinde başladığına dair… Be geri zekâlı
teyzem, baban da böyle eğlenirdi yılbaşında, sabah da alkolün etkisiyle girdiği
yataktan elin karısıyla uyanırdı. Her ne kadar dile getirmese de anlatılmak
istenen ortada; yatakta olan yatakta kalır ama istersen birkaç kez daha nük nük…
Sonra sen sağ ben selamet. Teyzem sonra kitapları karıştırıp twit atar;
rimellerin akmasın istiyorsan rujunun tadına baktırmayacaksın. İyi de teyzem
yüz kişiye tattırdıktan sonra mı düştü jeton ki ben jetondan yana hala ümitli
değilim.
Efendim alkol olayına nokta koydum
sayılır, eskiden içer sarhoş olmazdım, öle az buz da değil ha beş on duble fondip
yapar yine de devam ederdim yola. Alkolü heba etmekten öteye geçmezdi benim
içiciliğim anlayacağınız. Akşam şarapla başladığım yolculuğuma rakı ile devam
edip viski ile nokta koydum. Artık midem almıyor yere batasıca alkol
türevlerini. Bir tanıdık ki tanımadık da olabilir öylesine söyledim alkolün
tadı değil yaptığı kafadır iyi olan demişti. Ulan bu meret kafa yapmaz, rezil
tadından yenmez de ben ne diye yudumlarım onu. Erol Özdemir şerefine deyip
bardağını bardağıma çarpıyor, seni bardak boş diyorum, baya baya şerefsiz yani.
Çok eğlendik diyor Eyüp iyi ki geldin, paramı alıp giderim ben aga, çok isteyen
oldu ama en fazla teklif edene geldim. Sahibin gelsin ben senle konuşmam diyor
Sevil Karakuş, devirdiği beş dublenin ardından.
Bu yıl da berbat geçecek canlarım
benim, ne terör bitecek ne de ekonomi düzelecek. Yine adamlar kandırabildikleri
kanmaya meyilli kadınlarla iş tutarken birileri işsiz kalacak, başka birileri
sokakta sabahlayacak. Yine Dünya’nın en mutsuz insanlarına rastlayacağız sokağa
her çıktığımızda, yine takım tutar gibi parti tutup kendi kıçımızda ki
yırtıklara gözlerimizi kapatıp bizim gibi düşünmeyenlere aptal demekten
çekinmeyeceğiz en inana hallerimizle. Başkasının yaptığı yanlışa yanlış kendi
yaptığımız yanlışa yanlış anlama etiketi yapıştıracak, inandığımız adamlar boka
batsa aynı boka çekinmeden kafamızı sokacağız. Değişmeyecek hiçbir şey doğu
cephesinde, yine batmakta olan Avrupa Birliğine giremeyecek yine kendimizi
sevmeyeceğiz.
Evet koca kafalılar kandırmaya
devam edelim kendimizi, bir gün olsun unutalım kendimizi, bal kabağından
devşirme at arabasına binip yakışıklı prensler ve güzel prenseslerin verdiği
partilere gidip camdan ayakkabılarımızla danslar edelim, içimizi görmezden
gelip yalanlar söyleyelim birbirimize, iyi ki geldin 2012, seninle her şey
mükemmel olacak.
08.22 - denizden gelen... - 3.01.2012
0 kere okundu
Kötü bir gecenin sabahına uyanmak, kötü uyanmak geç yatılan uykudan, yorgun ve siyah uyanmak salıya, işin yolu ve havanın soğuğu, sonbahardan bozma kış, eylülden kalma ocak, ben…
Uyurken çok mutlu değildim, uykuda da uyandığımda da… Sanırım bu akşam balık yemem gerek, eksik olan denizden gelmeli ve denizden ne gelirse kabulüm gün itibariyle.
Güneş apartmanların arasından yükseliyor, Aziz Yücel’e konuşma diyor, mikrofonda ki ses kulağımda, kulağım seste, ses boş boş kelimelerle cümleler kurmakta, cümleler kimsenin umurunda değilken üstelik.
Eski Burak hoca diyor kafası koca, bazılarımız eskisi gibi diyor ama eskiden twitter da yoktu küfürlü twitlerde. Hayal kırıklıkları zamanla geçer ama aynı zaman taşır mı geçmişteki iyiyi bugüne, yaşatır mı her şeyi eski güzelliğinde… Kitaplar yüzde altmışı vücut dili, otuzu ses tonu ve onu da kelimelerdir, eğer kendinizi ifade etme derdindeyseniz budur diyor. Oysa biz küfrederek cümleler kuruyoruz havalı görünmek için, vücudumuz tamamen karşı olsa da o cümleleri kuran beyinler bize ait olmasa da. Gerçi düşünmüyoruz emanet beyinle nereye kadar yürünür, en afili küfürler kaç yıl taşır bizi sırtında.
20.50 - bir twit attım hayata - 3.01.2012
0 kere okundu
Neresindeyim hayatın, ayaklarını uzatıp oturan adam kim, Twitterdan millete laf yetiştiren, ciddileşen olursa sıkıldım senden sululaş biraz diyen… Günaydın diyor on birinde saatin, iyi dileklerini de ekliyor ardı sıra. Oysa ben dört saatlik uykuyla sabahın kör vakti Ömer’den gelen çağrıyla uyanmışım, duş almayı hesaplarken yüzümü yıkamadan gövdemi sokağa salmışım, gözlerimi ovuşturup hay anasını demişim. Günaydın efendim, size de hayırlı günler… Yukarısı bıyık aşağısı sakal dünyada bize düşen yutkunmak…
Hesapta mevsim kış, dışarıda kar olması gerek, öteye beriye koşuşan küçük canlılar değil… Yağmura bile razı elden düşme ruhum, ufak ufak çiseleyen, ahmakıslatan ki ahmaklık candır gökten düşen damlalardan alıyorsa ismini, karşılık bekleyerek üstelik, umarak ve sevinerek tene her değene. Kim istedi gelmeni kim gözümün içine içine gir dedi sevimsiz güneş, pus nerede, is nerede, kapalı havaya sebep siyah bulutlar nerede?
Bir yudum daha aldım ikisi bir aradamdan, bendeniz pek bir şeker, mideme yaptığı yolculuk üçü bir arada ya gebe, her değdiğinde şekerlenen benden yana, bir yudum daha aldım oh dedim içimden, içimde oh diyemediğim neler neler… Ve radyodan yükselir ses; ”acısa da öldürmez, cehenneme döndürmez, hayatını söndürmez, gideni de döndürmez artık.” Sahi gidip de dönen olmadı hiç, dönse bulamayacağından belki, bulsa sevemeyeceğinden, kurtulduğuna şükrettiğinden hatta… Eski sevgiliye söz diyor twit sakinleri, değerli olan dostudur eskinin, sevgilinin yenisi makbul, sözün afili olanı, bakışın değip geçeni…
20.22 - sahi siz ne hediye isterdiniz - 4.01.2012
0 kere okundu
Üçü de bir beşi de, önü de arkası da aynı, nereden bakarsan bak görene ben benim, aynı benim dünküsünden, dünden önceki gün olduğum gibi aynı. Şimdi günlerden Çarşamba diye kafama huni takıp ellerimin üzerinde yürümüyorum, güneşli havayı sevip yağmura laf etmiyorum. Yine Trabzonluyum ve balık seviyorum, ev balık kokuyor hatta, üst komşum bile farkında. Üçü de bir beşi de, ben bildiğiniz ben, geçmişin televizyonun karşısına spor seyrediyorum.
Yatsak kalksak yatsak kalksak ve yatsak kalksak bir dolu, kış bitse bahar gelse, oda gitse yaz gelse ve sonbaharla birlikte bahar gelse yeniden, çiçekler açsa, yağmur yağsa, deniz yakında olsa, her akşam mutfağımdan balık kokuları gelse, Trabzonspor şampiyonlar liginde final oynasa, Derin ortalarda koştursa… yatsak kalksak, yatsak kalksak ve yasak kalksak son üç yüz yılın en eylülüne kadar.
Bir insana en iyi doğum günü hediyesi ne olabilir sizce. Sorsam herhangi birinize desem ne istersiniz, en çok ne istersiniz diye. Doğum gününüz olsa ve en çok istediğiniz şey sadece yirmi lira ödeyerek elinizde olsa... Bir insana en iyi doğum günü hediyesi ne olur sizce, iyi bir saat mi, cep telefonu mu, çiçek mi, kocaman bir pasta mı, spor araba mı yoksa tekneyle dünya turu mu? Bilemediniz efendim ama ben biliyorum dünyanın en güzel doğum günü hediyesini.
01.59 - bir uykudur sormayın gitsin - 7.01.2012
0 kere okundu
Yeni bir mevsim başlar ocak ayında, daha önce yaşanmamış bir mevsim, güneşi yağmuru başka, sıcağı soğuğu ayrı bir mevsim. Bir kar yağar diz boyu bir güneş açar deniz suyu ısınır, gece meltem eser gündüz lodos, ayla 16 gün sürer hafta dokuz ve bir ay yedi haftaya karşılık gelir matematik alimi olsan da.
Efendim dün gündüz bildiğiniz gibi geçti, sabah malak gibi koştura koştura işe git, koca kafalılar etrafta gezinirken sen de aynı koridorlarda kendi koca kafanı gezdir, Şerafettin ile lak lak yap, Ömer’e laf yetiştir, Özerle siyaset konuş, Mesutla aynen devam… Sonra ev ve dershane… Efendim mevzu girişimcilik; belirsizlik, risk, fırsat, kar, Cantillon ve Baptise Say. Ben bildiğiniz dördüncü sınıf Cem yılmaz, varsın eğlenmesin dinleyenim, cem yılar ben deniz yılmaz, konuşur da konuşur süreyi doldurmak için, süre dolunca da siz sağ ben selamet… Gece güzeldi, yatağım cennet denizin mavisine, dağın yeşiline. Sabah münasebetsiz Ömer Tevetoğlu’nun telefonuyla uyandım, kalkıp üst baş olaylarını hallettim, duş da aldım sanırım, ya da almadım mı bilemedim şimdi. Şu Ömer’e de münasebetsiz demeyeyim, iyi çocuktur severim, pek severim üstelik.
Leyla gibiydim bugün, gecesini mecnunla geçirmiş Leyla üstelik, bir uyku bir uyku sormayın gitsin. Radyo’da ninni duysam olduğum yerde sızıp uyuyacağım.
Dün kumpir yiyelim mi demişti koca kafa, bakarız demiştim bende, baktım olur, tamam dedim, kumpire gidelim dedim. Ben bu eşeklerle küstüm azıcık, bir aydan fazladır ne selam ne sabah… Büşra pek bir konuşkan olmuş, sıkıldım sizden diyor, Merve’ler sus pus, ben onlardan beter, kumpir kumpirliğini kaybetmiş. Ozan ödemiş hesabı, hocam sizin hesap ödendi dedi kumpirin Maltepe esnafı.
22.16 - ilk dersin anatomisi - 8.01.2012
0 kere okundu
Her yıl yaşanır bu senaryo, bir ya da iki öküz çıkar her sınıftan, hocayı göt edip sıyrılmak ister, itiraz eder, abuk sabuk bir şeyi savunur, araya laf sıkıştırır… Artık üniversitelidir ve ayakta gezinip ukala ukala laflar eden ve ders anlatan sivri dilli adamı becerirse madalya alacağını zannetmektedir. Sınıfta ki kızlar ona hayran olacaktır ve herkes onu parmakla gösterecektir. Hedefinin yarısına ulaşır da üstelik, dersin sonunda parmakla gösteriliyordur, “Burak hocanın bu yıl ki şamar oğlanı şu sığır .” İstisnasız her yıl her sınıfta yaşanır bu senaryo. Buraya kadar yazılanlar yirmili yaşlarda ki delikanlının aklından geçenlerdir.
Ayakta gezinen sivri dilli ve kendini beğenmiş ukala farklı hülyalardadır. İçinde bulunduğu sınıfın toplam değeri saat başına yirmi liradan daha fazlası değildir, yıllardır biriktirdiği cümleler dilinin ucundadır ve kendini beğenmiş zibidiler için hazır kıtadır. Karşısındakinin değil aklından geçenleri, bir gün sonra düşündüklerini de bilmektedir, karşısına çıkan ilk kendini horoz zanneden tavuk değildir, ilk sığır ya da ilk öküz değildir. Fazla üzerine gitmez önceleri, susmasını bekler ama nafiledir, önce inceden inceden sonra bodoslama giydirse de karşısında ki kendine güveninin doruklarında ki cümlelerinden vazgeçmeyecektir. Karşısındakinin onu umursamadığını anladıkça saygı sınırlarını zorlayacak belki de çekip gidecektir, ardından mehter marşı en düşük tondan. Anlayana…
00.30 - uyumak en iyi çözümdür bazen - 10.01.2012
0 kere okundu
Doğru kişiden istiyorsanız ne istediğinizin bir önemi yoktur, yağmur da yağar kar da, yollar da açılır kapılar da. Nasıl istediğinizin hangi kelimeleri kullandığınızın bir önemi yoktur, doğru kişiden istemiyorsanız... Bir yağmur yağar, günlerden pazartesidir ve gökyüzü bulutla kaplıdır.
Bazen böyle olur, başlarsın ama bitmez yazı, ilk paragraf bulutlu bir havadan ibarettir, kısadır, nettir, ikincisi ise bildiğiniz gibi, sırf kalabalık olsun diyedir. Saat on ikiyi geçmiştir, ayakta kalmak için hiçbir sebep yoktur ve uyumak sorulardan kaçmanın en iyi yoludur.
09.32 - başlıksız... - 10.01.2012
0 kere okundu
Sabahın uyandığım soğuk bir gün, huzursuz bir uyku yedi sekiz saat, giymek zorunda olduğun takım elbise, olmazsa olmazı kravat, Converse’den Rabarba Rock fm’de, Tevetoğlu Ömer Rize’de, annem yeni kalkmış dolanıyordur bahçede ve masallar masallar sabahın köründe. Kör dediğimde aklıma Fenerbahçelilerin bir kısmı geldi nedense, Twitter’dan Erdoğan Bayraktar’a döşenen adamakıllı cümleler… (adamakıllı ya takıldı kafama şimdi, bir sonra ki paragrafta üzerinde durayım iyisi mi) neymiş efendim adam ince ayar demiş… İyi ki de demiş, desin artık birileri, sürün sürün nereye kadar. Memleketimde bir şeyler değişiyor on yıldır bazıları iyiye bazıları kötüye gidiyor ama değişmeyen bir şey var, uzadıkça uzuyor karar verme süreci, kimse nokta koymaktan yana değil. Silivri suçlu suçsuz bilemeden bir dolu büyük baş insanla doldu, adamlar bekliyorlar ne olacağını bilmeden. Tamam suçlu olanlar yargılanıp çeksinler çekecekleri cezayı ama içlerinde suçsuzlar varsa kavuşsunlar özgürlüğüne, özgürlük güzel şey çünkü. Karar alan yok, sonuca ulaşan yok, karşı taraftan bakınca öyle adamakıllı umursayan da yok. Altı aydır bir şikedir gidiyor, ulan deliller elinizde, verecekseniz verin karar, basur olmuş kıç gibi ne işinizi bitirip kalkıyorsunuz o klozetten ne de sıçabiliyorsunuz. Ki her durumda işin içine etmiş bulunuyorsunuz. Ya bize verin kupayı rahat edelim ya da yok arkadaş şike mike hikâye deyin de memleket huzur bulsun. Erdoğan bayraktar alacaz kupayı demiş, iyi ki de demiş.
Ekşi sözlüğe baktım, bişi yazmıyor adamakıllı ile ilgili. Benim de verdiğim aradan olsa gerek tadım kaçtı… Kestik.
01.40 - yazmayacam ulan - 11.01.2012
0 kere okundu
Şimdi size bir şey söylerim kıçınız düşer, boşboğazım ya, gevezeyim ya, her aklıma geleni yazıyorum ya… Yazmayacam ulan, bunu aylarca yazmayacam, karar verdim bekleteceğim ve kendime saklayacağım, yazmayacağım.
18.32 - yaşlı sürtük - 11.01.2012
0 kere okundu
Güzel haberlerin mevsimindeyim, güzel günlerin arifesinde… Yağmur en tatlı haliyle terk ediyor bulutları, benim için vazgeçiyor yaratıcısından, yüzümde huzur oluyor, süzülüp hayat oluyor, dün oluyor, bugün ve yarın oluyor, mutluluk yağıyor… İyi başladı 2012 ve gebe çok daha iyi günlere…
Gece geç bitti, bilgisayarın ve televizyonun başında geçti zaman, futbol vardı sarı kırmızıdan ibaret, demir yumruklar kavga ediyordu, girişimcilik notları tutuluyordu kareli deftere. Sabahın beşiydi kendimi uykuya teslim ettiğimde, ne beklediysem artık, niye beklediysem o saate kadar… Ne olurdu uyku tabletleri satsaydılar eczanelerde, verip parasını kutu kutu satın alsaydık uyku denen mereti, aç karnına birer tane atsaydık ağzımıza, yutsaydık suyla.
Kadının biri sayfamın çalıntı olduğunu yazmış twitterdan, kopyalıyormuşum hep, üretmeye başlamalıymışım artık. Normalde kızmam böyle şeylere gülüp geçerim ama nedense kızdım buna, yazdıklarım çalıntı değilse kendisi ziyadesiyle yaşlı sürtük olan bu teyzeye saydırmak geldi içimden altından kalkamayacağı cümlelerle. Birkaç adam gibi cümle kurmak için bendeniz kıçımı yırtıyorsam, yazdıklarımın çalıntı olduğunu söyleyen teyze de en usturuplu ifadeyle sürtüktür güncemde. Bu sürtük kelimesi çalıntı mesela, adı geçen teyze gibi insanlar için söylemiş birileri, ben de onlardan çalıp yazdım buraya, uysa da yazdım buraya, uymasa da yazdım buraya.
02.25 - yine Senden Öğrendim - 12.01.2012
0 kere okundu
Saat gece01.53, koltuğa oturmuş bir şeyler karalamaya çalışıyorum, televizyonu kapamış müzik dinliyorum, Senden Öğrendim´i dinliyorum Funda Arar’dan. İki bin yedinin kışıydı, Van’da gözden uzakta bir öğretmen evine düşmüştü yolumuz, şehir merkezinden kırk kilometre uzağa. Gölün kenarında kocaman bir binada otuz kırk kişi biz bizeydik. Orada duymuştum bu şarkıyı ve çok sevmiştim nedense. Bahar Eker dinlerdi, hep dinlerdi üstelik, dertliydi biraz gönülden yana, yalpalıyordu kararsızlığın eşiğinde, Senden Öğrendim’i dinler ama yüzü gülerdi, şarkı kasvetlidir ama o sarı sarı soğuk soğuk gülerdi. Sonradan öğrendim sıcak zamanlarda da o soğuk soğuk gülerdi, sarı sarı… Şimdi bilmem nerededir, hangi gönüldedir, yine Funda Arar dinler mi ya da soğuk soğuk gülermi duvarının arkasından. Az önce Akdamar Kilisesi görünmüştü ekranda, Van’da ki iki hafta ve arkadaşlar gelmişti aklıma, Senden Öğrendim dinleyince Bahar…
Hayat değişimlere gebe, güzelliklere ve kötülüklere gebe. Her gün yeni bir şeyler oluyor, yeni haberler alınıyor ve yeni düşünceler oluşuyor, bir çiçek filizlenirken bir diğeri açamadan yüzünü karanlığa dönüyor. Her mezarın başında gereği kadar duruyor ve söyleniyor ama her seferinde susup yola devam ediyor kaygısızlığını ve ruhunu çevreleyen duvarı besleyen bedenim. Yola çıkma zamanı şimdi, yeni ümitler yeşeriyor ruhumda, eskileri kitapların arasında saklıyorum dönüp baktığımda hatırlamama yardımcı olsunlar diye.
13.32 - bilinmeyen numarada bir numara var sanırım - 13.01.2012
0 kere okundu
Eleman yazmış, "neden açmıyorsun telefonlarımı eşek kafalı, özledim seni" diye, buraya yazmış ziyaretçi defterine tırı vırı Dünya’nın. Kim yazmış niye yazmış çözemedim, bari adını da yazsaydı da merakta bırakmasaydı beni. Geçen sene birileri dadanmıştı, asacam kesecem diye, hatta abuk subuk şeylerle tehtit edip kirli çamaşırlarımı ortaya dökeceğini söylemişti. Gerçi kirli bişi saklamam ben hemen makineye atar yıkarım ama var demek ki bir şeyler ya da yerse diye yazmış amcam ya da teyzem. Savcılığa bile gittim sırf uyuzluk olsun diye, sırada beklemek zorunda kalmasam şikâyet de edecektim ama beklemek daha sinir bozucu geldi. Sonra sustu amcam ya da teyzem, kesti yazmayı. Bugün de yazmış başka bir amca ya da teyze, üstelik çağrılara genelde baktığım halde, arayana görmesem de geri döndüğüm halde.
Geceden uykusuzum, Windows’un online yazılım akademisine başladım, c# peşindeyim yine. Amcam anlatıyor ben yapıyorum ve not alıyorum. Eşek yüküyle seçeneği var yazılımın, birine el atsan öbürü eksik kalıyor, öbürüne el atsan bir diğeri. Ve benim kafam oldum olası analitik şeylere basmıyor, düzen tutmuyor düzenden yana.
Bugün abim geldi Trabzon’dan, yarın da Gamez gelecek Safranbolu’dan, bir Murat eksik kalıyor takımı tamamlamak için, o da gelse önce bir karşı takım sonra da yeni bir Lambat bulup top peşinden koşmak dünyanın en keyifli şeylerinden biri olabilirdi. Çocukluğumuzda ki gibi, Yokuşlu’da ki Lambat, bizim mahallede ki Kadani gibi, derme çatma futbol sahalarında ki eşsiz çocukluğumuz gibi.
01.58 - erkek olmanın futbol tadı - 16.01.2012
0 kere okundu
Uzatmış ayağımı sehpanın üzerine yaslanmışım sallanan koltuğuma, Erman Toroğlu bir yandan konuşur, Ahmet Çakar bir yandan. Günlerden Pazar, içim dışım futbol, içim dışım tapeler, içim dışım şike olmuş erkek olmanın tadını çıkartırım. Açmışım twitterımı tırı vırıdan okur tırı vırıya cümleler yazarım, linkler atar top twitlere sataşırım… Ben bildiğiniz işsiz güçsüz aylak bir serseri, susamışım, çerez çeker canım. Ben bildiğiniz işsiz güçsüz serseri, dolapta iki günlük somon fileto durur, canım çeker ayağım çekmez gidip alamam ama aklımdan gitmez. Ben bildiğiniz işsiz güçsüz serseri, uzatmışım ayağımı sehpaya yarın işe gideceğimi unuturum.
Dün gece abim vardı, gamez vardı lak lak vardı kıyısından köşesinden. Çekten içeri girmeyi kanunla değiştirmiş kafası koca hükümet, tahsilât zordur artık her aileye bir adam gerek pis işleri yapacak. Beni seçmiş bizimkiler, götürüne iş verecek. Eyvallah derim başım gözüm üstüne. Yüz ellinin ellisini bana ver patlasın flaş şip şak halledelim işi canım ağabeyciğim. İşim bitsin senin işlere de el atarım canım halaoğlu, kira için kontrat da istemem, payımı vermezsen sana da bulaşırım nasılsa.
Az kaldı yatış için, Derin için az kaldı Trabzon için. Cumaya kravatları atıp sakalları uzatıyoruz, tatil yapıyoruz sabah uykusunun tadını çıkarta çıkarta. Seneye bu zamanlar, ah o zamanlar, ne zaman gelecek o zamanlar, bir bilseniz ne zamanlar…
09.36 - usul usul bir kar yağar... - 17.01.2012
0 kere okundu
Yurttan sesler korosu emekliye ayrılmış, yerine Sıla’yı atamışlar, kafa nereye biz oraya diyor, söz bitsin biz devam edelim, güz bitsin biz bayram edelim diyor. Yurttan sesler korosunu dinlemek zorunda olduğumuz zamanlarda böyle değildi, kar yağardı kışları, birkaç kez yağar birkaç kez yerler beyaza bürünürdü, Sıla geleli sılayı özler olduk, karı kışı özler olduk, bitsin güz, kış gelsin artık, karıyla soğuğuyla gelsin artık, her yıl gelsin artık.
Akşamdan ince ince yağmaya başlamıştı, usuldan usula, ürkütmeden İstanbul’u, kardan mı beyazından mı korkar bilmediğim insanlardan gizli gizli yağmaya başlamıştı. Sabah bir parmak da olsa karla kaplı çimenleri görmek içimi ısıttı, gitmeliyim buralardan, Erzurum’a Kars’a gitmeliyim… Yetmedi Norveç’e, Rusya’nın kuzeyine, Alaska’ya gitmeliyim, en kalın kıyafetlerimi giyip beyaza doymalıyım, kara doymalıyım kısacık ömrümde.
Daha bacak kadarken büyük adamların dizine kadar karla kaplı yollardan yürür okula giderdik, sobaları yakacak odun olmadığından evden birer ikişer fındık ya da kızılağaç dalı götürüp sıcak sınıfımızda çocukluğumuzun tadını çıkarırdık. Öğretmenimiz bıraksa da gidip kartopu oynayalım hevesiyle yanar tutuşur her seferinde zili beklemek zorunda kalırdık. Gübre çuvallarının ıslanmasın diye kullanılan naylon çuvalları kıçımıza kızak yapar bahçede ki lahanaların, fındıklıkta ki fındık ocaklarının aralarından kayardık. Ayaklarımız ıslatıp, üşüyüp eve dönerdik annemden yiyeceğimiz dayağı umursamadan, dayak zırt bırt kar ise yılda birkaç kereydi, değerdi her şeye, hasta olmaya da dayak yemeye de.
23.36 - pozitif günlük - 18.01.2012
0 kere okundu
Çizdim ulan desem kıçı başı dağılmış dünyayı, tam da ortalık yerinden çizdim desem, alıp başımı sahile insem üşütsem burnumu kulağımı, elimi ayağımı üşütsem, yatağa düşsem yorgan döşek. Ulan televizyon esir ettin beni, top ol emi şereften yana yoksun haysiyetten yana fakir meret, ulan televizyon ben sahile iniyorum kıçı başı dağıtmaya sana, dünyaya inat.
Ben toplumsal bir bilinçle çıkmadım ki yola, bakkalın son kullanma tarihi geçmiş konservesinden, pazarcının çürük domatesinden bana ne. Ben koca kafamı gezdiren kıllı bacaklarımın gidip gördüğünü görüp düşündüğünü ufak ufak sallayarak yazmak için. Adam tutmuş HIV pozitif demiş, tutmuş bir de pozitif günlük yapmış, sosyal sorumlulukmuş da falan filanmış, tırı vırı işler buradan bakınca, aynı beniz sayfam gibi yani. Ama Türkcell amcamın blog ödülünü de alıyor sosyal sorumluluk diye. Site sorumlusu yazmış "bi iphone verseler iyiydi" diye. Ulan o Türkcell değil iphone, günahını vermez kimseye. Uzanlar piyasadan çekildiğinden beri kazıkçı açığını doldurmayı görev üstlenmişler, inceden inceye de fink fink fink…
01.01 - bir ay doğar be Can - 20.01.2012
0 kere okundu
Oysa sıcağını sevmem yatağın, soğuk olmalı seni beklerken, gidip ısıtmalı, senden olmalı sıcaklık sen olmalı yatak, gece karanlık, yağmur sesi, köpek havlaması… Dışarıda akşam çok zor be arkadaş, el ayak çekilmiş, sığınaklarının sıcaklığına teslim etmiş gövdelerini ayyaşlar, camlar buz tutmuş, lambalar soğuk bir ışıkla aydınlatıyor vitrinleri. Ben evin de sıcağını sevmem, sokağında, yatağında sıcağını sevmem insanında… Kolay olandan öğrenecek az şey var, zor olan alim, zor olan emek, zor olanı severim ben istediğim zaman çekip gideceğimi bile bile. Gece soğuk be Can, karanlık be Can, gözlerim acıyor, annemi özledim be Can.
Can bizim piyade bölüğünden, Antalya sıcağından, Lark paketinden, görüş gününden, Can bizim askerden arkadaş. Ben üç idim o bir etti durumu, baskette ben kazandım, masa tenisinde ben, sonraki sayılar aramızda; önce ben üç yaptım sonra o bir. Üstelik profesyonel basket de oynadı eşek, tek potada çektim kulağını, bastım şamarı verdim eline topu, bu işin misafirliği olmaz asker arkadaşım, fırsat olsa sizin bölükte de gelir yenerdim seni.
Şimdi ben bu akılsız başı alıp nerelere gidem, bu kızarmış gözleri, morarmış göz çukurlarını, ağrıyan beli, tırnağı uzamış eli, daha da neler neler… Sahi yine askere alırlar mı bizi Can, alsalar gider miyiz sahi… Hem artık kaşarlandık be oğlum, eskiden kafasına göre takılan ben şimdi kim bilir ne yapar… Paşa olurum be Can, sen de emir erim olursun, yaya gezeriz tugayı, durduran olursa durmayız, soran olursa sallamayız, Şafak çıkar karşımıza belki, hatıra fotoğrafı çektiririz. Sahi İsmail nerelerde, Amerika’ya gitmişti bir ara, döndüyse onu da ikna eder götürürüz. Lark’da alırız yanımıza üç karton, seni mi kıracağım Allahın tavuğu.
Ve bir şarkı başlar içimde bilmezsin sen, Lefkoşa’nın tarih kokan sokaklarında durup dinlediğim, Ulaş Özdemir ve Engin Arslan’dan sevsem de Mustafa Uğur’un sesine razı olduğum, dalıp gittiğim…
…uykusuz mu kaldın dünkü geceden
neydem neydem geceden
uyan uyan yar sinene sar beni
dağlar kışımış yolcum üşümüş nasıl edem ben
uyan uyan yar sinene sar beni
dağlar harami açma yaramı perişanım ben…
Can Ersin Hızır’a sevgilerimle…
03.28 - içimde bir gavur... - 21.01.2012
0 kere okundu
Ne söylesem eksik kalır söz, kelimeler yetmez, gücüm yetmez güçsüzlüğüme, bir yağmur yağar saçıma, saçım yüzüme düşer, yüzüm yere... İçim üşür sıcak odamda, duvarlar üzerime gelir, kısadır cümleler, noktasız ve virgülsüzdür, duygusuz ve soğuktur yokluğun, yokluğun cümlelerin kadar yavandır. Yağmur diner, ses kesilir, kapanır göz kapaklarım, sesim çıkmaz olur, kalemim yazmaz olur seni, sen burada değilsindir aslında ve ben bilirim bunu en iyi.
Martın altısıdır ve cemre düşmüştür toprağıma, havama ve suyuma can gelmiştir, tohumlarım filize durmuş, çiçek yüzünü güneşe dönmüştür. Çiçek yedi verenden, yedisi de aynı mevsim, zaman kısa yaşamak gerek, filizi çiçek yapmak, çiçeği koklamak gerek.
Yürüdüğün yer önemsizdir, önemli olan nasıl yürüdüğündür, yanında kim vardır aklında kim, yürümek bir yaşam biçimidir, yaşam dediğin ayakta kalma biçimidir, gücün biter, ruhun elden ayaktan düşer. Sabaha çok vardır ve odan küçüktür yürümek isteğinden, aklın ve yanın boştur, bir başınalığın sıradan zamanları saatin yelkovanı ve akrebine ayaktaştır, gecenin biri olur, ikinin on altı geçeni, üç olur sonra, sabahın beş kırkıdır sabah olur ve yavandır cümleler, yalan dolandan ibarettir. Kafanın içinde bir gâvur, gâvurun içi kötü, kötünün acıması yok tur acınası haline.
03.21 - doksanlı yıllar - 22.01.2012
0 kere okundu
Okan Bayülgen doksanlara döndü Disko Kralı’nda, Süper Babalara, Yonca Evcimiklere, Uçan Kaz Nortonlara döndü, pazar sinemalarına, bir başka gecelere döndü, yirmi yıl önceki günlerimize döndü bizi de peşinden sürükleyip. Seyrettik güzel güzel, o günleri bize anımsatanlardan çok yirmi yaş genç günlerimizi seyrettik, gözlerimizi açarak değil de sanırım kapatarak seyrettik bir daha yaşayamayacağımız günleri.
Yetmişeri hatırlamam, bebektim daha, seksenler çok güzeldi, doksanlar da güzeldi, iki binli yılların tadı başkaydı… Şimdi sıra beşinci on yılda ve sanırım o da güzel olacak. Kafam güzel benim çünkü, yaşadığım her yıl ayrı bir güzel. Tamam, geçen yıl çok güzel değildi belki ama bu yıl apayrı güzel olacak.
13.43 - yaşıyorsan her şey yolundadır - 24.01.2012
0 kere okundu
Bulutlu bir öğlen sonrasında şehre varmak, yağmurlu bir geceyi geçmişinle ve geleceğinle paylaşmak, güneşli bir güne uyanmaktır Trabzon. Tereyağı ve peynir ağırda ki inekten, mısır unu bahçeden, suyu dağdan kuymaktır annenin elinden çıkan. Çocukluğunun denizine bakmak, ilk gençliğinin yollarında yürümektir, Gışla’dır, Kadani’dir, eşi bulunmaz bir sevdadır Trabzon.
Biraz iş, biraz tatil, biraz anne, biraz baba, kardeşler ve Derin amaçlı bir Trabzon serüveni daha başladı güncemde. Uçaktan aşağıya bakarken gördüğüm karlı dağların karı olsun istedim köyümde, denizin dibinde olduğunu göz ardı edip beyaz örtüye bata çıka yürümek istedim ama ne fayda. Dün şehre vardığımda karşılaştığım bulutlu hava üzerine düşeni yapıp yağmur bıraktı gece yarısı. Sabahına uyandığım Namıkkemal Mahallesi güneşin tadını çıkartıyordu, itiraz etmedim annemin yaptığı kuymağı kaşıkladım tellendire tellendire. Güneş bir yandan, kuymak bir yandan, annem bir yandan… Hayatta olmak böyle bir şey işte. Çinliler “hayattaysan her şey yolundadır” der. Bakmayın ufak tefek olduklarına, adamlar haklı, her şey yolunda ve ben hayattayım, Trabzon’dayım.
15.59 - gürültü var ses yok - 25.01.2012
0 kere okundu
Ne güzeldir horoz sesiyle uyanmak, temiz havasıyla, huzur veren sessizliğiyle köyüm, sıcağıyla ve soğuğuyla.
Dün gece bir sığır musallat oldu kafama, neymiş efendim neden Emre Yılmaz’ın sözlerini kullanıyorsun ama adamın adını yazmıyorsun. Sana ne anlamında iyi yapıyorum dersem bir iki lak lak eder çeker gider zannettim. Ne fayda anasını satayım, hatun olsam mesela, yarın gece senle yatarım izlenimi versem bu kadar musallat olunmazdı. Sabahın horoz ötüş vaktine kadar yazdı adam. Etikten tuttu da takipçilerimin kadın olmasına kadar sıraladı bir şeyler. Tamam dedim, haklısın dedim, ben rezilim, düzenbazım hatta top kere topum bile dedim ama kar etmedi. Yendim seni dedi, bu kez cümleler ile sıyıramadın dedi, benim egom seninkini döver dedi… Peki dedim, paşamsın dedim, yürü be koçum dedim… Kendimi tutamayıp “kafamı …tin gece gece, bi …tir ol git dedim” son olarak. twitterda ki ilk küfrüm olarak da kayıt altına aldım cümlemi. Ulan sığır, topu topu 140 karakter var, zaten ötesinden berisinden kesip yazıyoruz cümleleri, bir de sığır ismi mi yazacağım, neymiş efendim etikmiş. Ulan sırtında ki forma sarı lacivert ama sen etikten bahsediyorsun, önce soyun sonra konuş derler adama.
Uyuduğumda horozlar ötüyordu, uyandığımda saat on iki olmuştu, annem ara ara kapıdan seslenip kalkmayacak mısın diyordu. Kalktım anne dediğimde mutfaktan kızartma sesleri geliyordu, az yağda mısır ununa bulanmış istavrit… Annem biliyor en sevdiğimi, annemi seviyorum koşulsuz şartsız.
Bugün evde pinekleme zamanı ama şu soğuklar olmasa süper olacak. Yok efendim, kalorifer denen şey köy yerinde iş görmüyor, şöyle soba olacak, atacaksın pelit odununu, geçeceksin karşısına, oturup kemiklerine kadar ısınacaksın. Şeref yoksunu kalorifer kazanına dolduruyorsun kömürü, dolduruyorsun odunu tık yok, CHP’den beter anasını satayım, gürültü var ses yok.
Aslında maça da gidilirdi bugün, Eskişehir de olsa rakip rakiptir, Avni Aker de Avni Aker… Ama soğuk ve evde durma isteği bir araya gelince o kadar da iyi fikir değil diyor derin Salim, otur evinde ders çalış diyor, CSS ile Web Tasarım ve ASP.NET…
15.38 Umut Ural ´a sevgilerimle - 27.01.2012
0 kere okundu
Kamulaştırma işlerimiz vardı, ben müşterileri bağlıyordum abim hukuksal konuları hallediyordu. Yazın başladığımız iş gayet tıkırında gidiyor hatta geçmişte iletişim kurduğum müşteriler yokluğumda abime gelip vekâlet veriyordu. Artvin’den Samsun’a kadar kocaman bir çalışma sahası, koştur özgürce para peşinde. Sömestir tatilini fırsat bilip kaldığımız yerden devam etmek için geldim ama bir türlü sahaya inemedim, gerçi bugün epeyce yağlı bir müşteriden vekâlet aldık ama zaten sonbaharda bağlantısını yapmıştık.
Evde oturmaktan popom büyüdü, dışarısı soğuk, dışarısı ısırıyor her ayağımı uzattığımda. Canım dürüm çekiyor, şehre inip tırnaklı (bir çeşit lavaş) arasına sarılmış tavuk dürüm mü yesem, ardından sinemaya mı gitsem. Yoksa evde oturup flash ve c# mı çalışsam. Ya da babama alo deyip hamsi mi aldırsam, canım çekti de azıcık.
Havaalanından Ceyhun’u (Ceyhun Koloğlu) aramıştım geliyorum diye, üç gün sonra beni aradı geldin mi demek için, hayır dedim hava bozuk hala havaalanındayım. Tam bunları aklımdan geçirirken Dobiş (Okan Özkan) aradı, napıyosun, şehre gelsene diye. Hiç dışarı çıkasım yok dedim. Zaten haftaya pazartesiye kadar Trabzon’daymış, yarın görüşürüz sanırım. Rüyasında Merlin dizisinde ki Tirol ile evlendiğini görmüş, Tirol ki en az eski karısı Umut Ural kadar itici bir karakter. Umut Ural ’dan yeni kurtulmuşken Tirol iyi bir seçim olmayabilir dedim. Umut Ural ‘dan kurtulabilmek için üç beş yılını harcayıp onlarca milyar heba yada hibe etmek zorunda kalan sen Tirol ile yaşayacaklarından sonra aşktan yana karamsarlığın nirvanasına ulaşabilirsin. (Biliyorum aynı isimleri aynı metinde birkaç kez kullanmak anlatımı bozar ama hatun arkadaşımı o kadar çok kullandı ki googleda arama yapıldığında karşısına çıkacak bu satırlar ile en azından benim içimde ki hırs azıcık soğur diye düşünüyorum.)
Benim ayrıldığım şehirlere kar gelir nedense, beyaz uzak durur benden, benim gitmemi bekler yüzünü göstermek için, namahrem bellemiş beni sütü bozuk. Sevgimin kıymetini bilmeyen kardan sevgimi esirgemeli miyim diye düşünmekteyim. Bilmiyor İstanbul’un pisliğini üç beş gün yağarak temizleyemeyeceğini, beyazının istanbul´un kül rengi kirine fayda etmeyeceğini.
Hep kötü şeylerden bahsedecek değiliz ya yağmurunu sevdiğim. Derin bir güzel kız daha birinde, amcasının kollarına alışmak için naz eşiğinde, elinde portakal dilimi gözü üstümde… İlk geldiğim akşam kucağıma alır almaz bastı yaygarayı eşek, önce yüzünü ekşitti sonra kızıl kıyamet. Sonra alıştı yavaş yavaş, hem kan çekti hem şeytan tüyüm sanırım, dayanamaz çocuklar bana, içimde ki temiz yanı görürler sanırım. Bu temiz olayı görecelidir ayrıca, benimkini azıcık abartıyor olabilirim. İki akşamdır biraz daha iyi aramız, gittiğimde karşılaştığım keyifsiz suratı ilgimle keyfin kıyılarında gezinmeye çıkıyor minik adımlarla. Öpmeye başlayınca hareketsiz kalıyor, dudağımı yapıştırdığım yanağına abartısız elli öpücük konduruyorum hiç kıpırdamadan, eşlik ediyor bana hiç kıpırdamadan. Seviyorum seni abimin yavrusu, çok seviyorum seni. Çok kötü yollardan geçtin ama iyisin şimdi çok şükür, iyi ki varsın, iyi ki en değerlimizsin.
04.39 - ikinci bir kuş daha uçurdum - 28.01.2012
0 kere okundu
Ne vardı maç yapacak, ne vardı o saatte sıcacık evden çıkıp soğuk havada top koşturacak… abin mi var derdin var arkadaş, hem her denileni yapmak zorundasın, hem lafa gelince ayak bağı konumundasın, yaşının kaç olduğunun önemi yok, onunda da, yirmisinde, de otuzunda da.
Sıcacık odada Yalan Dünya’yı seyrediyor ve Orçun’un öpüşelim mi demesini bekliyordum ki telefon çaldı. Hadi hazırlan, bir adam eksik seni almaya geliyorum dedi, iyi de oynamayacağımı söylemiştim, belim kötü demiştim ama ne fayda, peki dedim. Bir şeyler geçirip üzerime, altta şort üstte sweatshirt attım kendimi dışarı. Biz gittiğimizde maç başlamıştı, ben Sinanların takıma abim Selçuklarınkine geçti. Belin ağrıyor defansta durusun dedi maç başlarken koca kafalı abim ama ne hikmetse ayağıma gelen ilk top gol oldu, ikincisi, üçüncüsü de. Hani belin ağrıyordu senin dedi, ağrıyordu dedim. Sağa koş sola koş derken Ercan´ın bacaklarının arasından geçirdiğim topun peşine koşarken yerde buldum kendimi, adi herif ayağını uzatıp düşürdü beni. Bir şeyin var mı dedi, yok dedim. Sıcak sıcak ağrı mı olur, hele bir soğusun vücut o zaman veririm raporu, kan dizimden süzülüyordu.
Eve geldiğimde yaralanmış diz, ağrıyan bel ve üşüyen iki ayağa sahiptim. Güya erkenden yatağa yatıp uyuyacaktım ama ağrıdan mümkün mü? Önce bir dizi sonra War Horse isimli harika bir film seyrettim. Üşümem geçti, terliyorum ve uykum var. Ama şu dizin acısı ve belin ağrısı da olmasa terlemeyi umursamayıp uyumaya çalışacağım.
Twitter´ı açıp göz gezdirdim, sevimli bir velet, Can Otarcı yolculuğa çıkıyormuş, iyi yolculuklar diledim. Biraz gazete okuyup ağrılarımı dinledim sonra. En iyisi bir şeyler yazayım dedim, günceme birkaç cümle daha kurayım bugün biriktirdiğim kelimelerden. İşte böyle koca kafalar benim kelimelerle dostluğum. Gündüz biriktiriyor geceleri kullanıyorum, ne varsa yaşadığım; ağrı, sızı, özlem, sevinç, kızgınlık ve çokça da alaycı bir tavır ne varsa hayata dair. Bazen uzaklara gönderirim kelimelerimi biraz üzgün biraz kızgın, belki biraz da korkmuş bir sevgiliye, bazen da yanı başımdakilere dinlemeyeceklerini bile bile. Bugün sıra uzaklarda, bir kuş uçurmuştum yazılarımın birinde, kanadı kırık bir kuş… bu da ikincisi ama kanadı sağlam, gönderiyorum gitsin varsın sevgilinin şehrine, konsun karla kaplı penceresine…
Hatırlıyorum bu sesi, birkaç sabah önce de duymuştum… bizim kahverengi üzerine beyaz çilli horoz ötüyor kimsenin umursamamasını umursamadan. Herkesin bir yaradılışı var, onunki de sabaha karşı ötmek. Saati yok ki kursun iki ayaklı hayvan, onun sabahı ne zamansa o zaman basıyor yaygarayı.
18.44 - Denize terk edin beni - 30.01.2012
0 kere okundu
Ellerimin uzandığı ilk yerdeyim, mevsimlerden kış günlerden soğuk ben güvendeyim, annemdeyim, şefkatte ve sevgideyim, evimdeyim. Yürüyerek gittiğim yerden koşarak dönmekteyim, giderken kaybettiklerimin peşinde, denizin izindeyim, en sevdiğimleyim. Sahi ölünce beni denize verirler mi, cesedimi bir beze sarıp vücuduma ağırlıklar eşliğinde beni Karadeniz’e teslim ederler mi?
Al işte sevgimi gösteriyorum sana, sunuyorum kendimi, kısacık ömrümde ayrı kaldık ama artık sonsuza dek seninleyim, keyfine bak, zerrelerime ayır, tüm benliğimle seninim. Korkma sıkmam canını, şişirmem kafanı, konuşkan değilim artık, öylece kalakaldım öldüğümden beri, hep yaşayacağımı sanırken düştüğüm duruma bak, seninim artık tadımı çıkart.
Bir varmış bir yokmuşlarla başlayan masal sıradan kahramanların yaşadığı sıradan olaylarla süslenir, yaz biter güz gelir, o gider kış yağar, beyaza ve siyaha döner yüzünü dünya, yer karalarında karatavuklar, serçeler yemlenir, biz elimizde fare kapanları can peşinde, zevk peşinde çocukça acımasızlığımızla. Mart her ne kadar kıştan kalma olsa da Bahar gelmiştir artık, hoş gelmiştir üstelik, sefa getirmiştir, iyi ki de gelmiştir. Yaşama sevinciyle, rengârenk çiçeği, ilk gençlikten kalma coşkusuyla gelmiştir. Masal böylece sürer gider, sıcak yazlar, yağmurlu güzler birbirini kovalar. Mevsimler değişir aktörler değişir ama oyunlar değişmez, birileri sahneye çıkarken birileri kuliste kostümünü çıkartıyordur, dünya dönüyor ve zaman geçiyordur. Hayattır bu olanca sıradanlığına aldırmadan kendimizi özel hissettiğimiz. Hayattır bu aslında hiçbir önemi olmadığı halde önemsiz adamlara olur olmaz önemler yüklediğimiz. Hayattır bu aslında sonlu denizlere kendimizi teslim ettiğimiz.
Sahi ölünce denize atarlar mı beni. Yoksa kurallarına hapsettikleri hantal bedenimi kazdıkları çukura atıp kafamın ucuna ve ayaklarımın dibine iki tahta dikmekle mi yetinirler. Hiç mi sevmezler beni, hiç mi saygı duymazlar sevdama, koca bir deniz varken beni azat edebilecekleri, minicik bir mezara mahkûm mu ederler ruhu tarafından terk edilmiş sevilesi gövdemi. Ben ölürsem düşün yakamdan, ne olur Denize terk edin beni.